Pandemi ve sonrasında ekonomi

22-01-2021

Prof. Dr. Erhan Aslanoğlu
Piri Reis Üniversitesi Rektör Yardımcısı

Tarihi bir dönemden geçiyoruz. İspanyol gribinden bu yana en büyük ve en tehlikeli pandeminin halen içindeyiz ve küresel ekonomi, İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana en sert daralmasını yaşadığı bir yılı geride bıraktı.
İlk aşamada hemen hemen tüm sektörleri üretim ve istihdam anlamında olumsuz etkileyen pandemi, daha sonra farklılaşan bir etki göstermeye başladı. Online alışverişe de uygunluğu olan imalat sanayi ürünlerinde görece güçlü bir toparlanma yaşanırken, başta turizmle ilgili sektörler olmak üzere hizmet sektörlerinde ciddi sıkıntılı süreçler yaşandı. Maalesef son dönemde, Covid-19 vaka ve kayıp sayılarındaki artışın da etkisiyle hizmet sektörlerinde sorun tekrar ağırlaşmaya başladı.
Tüm bu olumsuz tabloya rağmen, sevindirici haberler yılın sonuna doğru tıp dünyasından aşılarla ilgili gelmeye başladı. Aralık ayıyla başlayan aşılamanın, yaz aylarına kadar pandemi sürecini kontrol etmeye fayda sağlayacak ciddi bir orana ulaşması bekleniyor. Pandemi sürecinin başlamasından bu yana tıp alanına ayrılan kaynaklar ve sağlanan ilerlemeler, önümüzdeki yıllarda benzer olası salgınlarda mücadele gücünü artıracak görünüyor.

Yeni yılda eğilimler
Bu olumlu gelişmelerle birlikte, 2021 yılının ilk beş-altı aylık döneminde hem sağlık hem ekonomi alanında zorlu bir süreç bizleri bekliyor. Gönüllü ya da zorunlu olarak gelen kapanmaların tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de yılın ilk çeyreğinde bir yavaşlama / daralma süreci getirme olasılığı yüksek görünüyor. Bu dönemin başta yeme, içme, turizm ve ulaştırma sektörleri olmak üzere hizmet sektörleri için daha zorlu geçeceğini öngörüyoruz.
Sanayi sektörü ise birkaç nedenden dolayı görece ‘daha az etkilenmeye aday’ diyebiliriz. Pandemi döneminde uzaktan çalışma ve eğitimin yaygınlaşmasıyla evde geçirilen süreler uzadı. Evde teknoloji, mobilya, elektronik cihazlar gibi birçok imalat sanayi ürününe gerek yenileme, gerek yenilerini alma anlamında talep arttı. Özellikle gelişmiş ülkelerde başlayan bir eğilim de uzaktan çalışmayla şehir dışındaki evlere yönelimin artması ve bu evlere taşınmayla otomobil dahil çok daha fazla imalat sanayi ürününe talebin daha da yükselmesi oldu. Pandemi sürecinde ve sonrasında bu eğilimin artma ihtimali yüksek görünüyor. Dolayısıyla imalat sanayi ürünlerine talebin artmaya devam etmesini bekleyebiliriz.

Reel sektörle finans sektörünün ayrışması
Sektörel ayrışma konusunda devam etmeye aday diğer bir durum, reel sektörle finans sektörünün ayrışması olacak gibi görünüyor. Başta Fed olmak üzere büyük Merkez Bankaları pandemi döneminde çok büyük bir parasal genişleme dönemine girdi ve bunu 2022 hatta 2023 yılına kadar sürdürmekte kararlı görünüyorlar. Bu bol likidite ve düşük faiz, finansal piyasalarda hem volatiliteyi azaltıyor hem de başta hisse senetleri olmak üzere varlık fiyatlarında önlenemez bir çıkışa yol açıyor. Ara ara düzeltmeler yaşansa bile bu eğilimin 2021 yılında da devam etme olasılığı yüksek görünüyor. Özellikle hizmet sektörleri ve KOBİ’ler olmak üzere yılın ilk yarısında reel sektörle finansal sektör ayrışmasının arttığını, fakat ikinci yarıda yakınsamanın olası olduğunu düşünüyoruz.
2020 yılının ikinci yarısında olduğu gibi 2021 yılının ilk yarısında da ülkeler ve bölgeler arasındaki ayrışmanın devam etme olasılığı yüksek görünüyor. Başta Çin olmak üzere Güney Doğu Asya ve Okyanusya ülkeleri pandemiyle mücadelede hayli başarılı bir sınav verdiler. Ekonomik performans olarak da pozitif ayrışmaya başladılar. Avrupa, Orta Doğu, Kuzey ve Güney Amerika ise ilk yarıda negatif ekilenmeye devam edecek gibi görünüyor.

Yılın ikinci yarısında toparlanma
Özetle 2021 yılının ilk yarısında ülkeler, bölgeler, sektörlerin ayrıştığı, ikinci yarıda ise birbirlerine yakınsadığı bir tablo görme olasılığımız yüksek. Bu çerçevede finans piyasaları için ana senaryo, yılın ikinci yarısına kaysa bile güçlü bir toparlanmanın olacağı yönünde. Bu beklenti, emtia fiyatlarını yukarı taşımaya devam edecek gibi görünüyor. Dünya ekonomisine ve emtia fiyatlarına ilişkin beklentilerin pozitif olması, risk iştahını artırıyor ve ABD dolarını negatif etkilemeye aday görünüyor. Bu tablo altın için görece negatif, hisse senedi piyasaları için olumlu bir tablo çiziyor.
Genel olarak yüzde 60 ihtimal verdiğimiz bu ana senaryoyu, yılın ilk yarısı için ayrışmayı yansıtan K şeklinde, ikinci yarısında U şeklinde bir tablo ile özetleyebiliriz. Bununla birlikte, bu resim içinde iki önemli noktaya dikkat çekmek istiyoruz. Birincisi finansal piyasalardaki güçlü ayrışmanın varlık balonları yaratmaya başlaması ve özellikle yılın ilk yarısında bu ayrışma sırasında ciddi düzeltmelerin olma olasılığıdır. İkincisi ise bu düzeltmeye yol açabilecek risklerin uzaması ve kalıcı olması durumunda K şeklindeki senaryonun W şekline dönmesidir.
Türkiye ekonomisi açısından yukarıda bahsettiğimiz olumlu baz senaryonun gerçeklemesi çok önemli, aksi takdirde dış finansman ihtiyacı olan bir ülke olarak riskler artacaktır. Baz senaryo içinde dahi yılın ilk dört-beş ayı oldukça zorlu geçecek görünüyor. Bu süreçte özellikle ekonomimizde en fazla istihdam sağlayan hizmet sektörlerindeki gelir ve istihdam kaybını telafi etmeye yönelik maliye politikalarının uygulanması, reel sektör, devlet ve finans sektörü arasında iletişimi güçlü tutarak kontrollü bir borç yapılandırma sürecinin başarılması büyük önem taşıyor.
Son gelen verilerde de gördüğümüz gibi, gıda fiyatlarında baskı ve döviz kurlarının gecikmeli etkisiyle enflasyon tekrar yükselişe geçerek yüzde 14’ler seviyesine geldi. Nisan ayına kadar da baz etkisiyle enflasyonun ve faizlerin yüksek seyretmesi olası görünüyor. Bu süreçte enflasyonla mücadelenin öncelikli olması, yılın ikinci yarısında büyümeye geçişi desteklemek açısından büyük önem taşıyor. 2020’nin son haftalarında yabancı sermaye girişi yavaş yavaş başlasa da yerleşiklerin döviz tevdiat hesaplarındaki katılığın devam etmesi, ekonomimizin genelinde döviz talebinin döviz arzından hâlâ yüksek seyretmesine ve döviz kurlarına baskıyı devam ettirdi. Önümüzdeki aylarda ekonomideki yavaşlamayla cari açığın azalacak olması, Merkez Bankası’nın gerektiği kadar sıkı para politikasıyla desteklenirse, TL’nin cazibesinin artmasıyla döviz piyasasında dengelenme sağlanabilir. Döviz kurları üzerinde sadece faizler değil, beklentiler de önemli rol oynamaktadır. Son dönemde gündeme gelen, başta hukuk olmak üzere reformların uluslararası standartlarda devreye girmesi, kurumsallaşma, şeffaflık ve demokratikleşme anlamında somut adımların atılması durumunda dengelenme daha olası hale gelecektir.

Önemli olan sürdürülebilir büyüme
Özetlemeye çalıştığımız politikaları Türkiye ekonomisi için devreye alabilirsek, küresel ekonomi için bahsettiğimiz baz senaryo altında yılın ikinci yarısında Türkiye ekonomisi de büyümeye geçecektir. Son 10 yılda birkaç kere, en son 2020 yılında yaşadığımız deneyim bize gösteriyor ki Türkiye ekonomisinin önceliği hızlı büyüme değil, sürdürülebilir büyüme olmalıdır. Dış açık ve buna bağlı kur baskısıyla, enflasyon sorununu çözmeden hızlı büyümenin olamadığını, bu sorunların faize baskı yaparak büyümeyi durdurduğunu bir kez daha görmüş olduk. Bu nedenle, ekonomi yönetiminin önceliği ‘cari açık ve enflasyon sorununu çözmek, bu süreçte de hızlı değil, dengeli büyümeyi hedeflemek’ olmalıdır görüşündeyiz.

Teknoloji sektörü ve lojistik hizmetler yükseliyor
Küresel ekonomiye daha makro ve sektörel açıdan baktığımızda, 2020 yılında yaşananlar 2021 ve sonrasına güçlü ışık tutuyor görünüyor. Forbes dergisinin dünyanın en zengin kişileri listesinde Tesla’nın sahibi Elon Musk 2019 yılında, 31 milyar dolarlık servetiyle 24’üncü sıradaydı. 2020 yılında 153 milyar dolarlık servetiyle ikinci sıraya yükseldi. 2019 yılında 111 milyar dolarlık servetiyle birinci sırada olan Amazon’un sahibi Jeff Bezos, 2020 yılında 186 milyar dolar servetiyle yine birinci sırada yer alıyor. Bu iki örnek 2020 yılında pandemiyle beraber teknoloji sektörünün, lojistik hizmetlerin ve online alışverişin nasıl ön plana çıktığını gösteriyor. Pandemi süreci, beklediğimiz teknolojik devrimi hızla öne çekmiş görünüyor. Bioteknoloji’den robotlara, yapay zekâdan nano-teknolojiye birçok alanda büyük ilerlemeler görüyoruz. Bu değişim, teknoloji yoğun otomobil, elektrik ve elektronik gibi birçok imalat sanayi sektörüyle beraber, sağlık ve eğitim gibi alanlara yayılıyor. Teknolojik değişim, bu tür ürünlerin yoğun kullandığı bakır ve paladyum gibi madenlerin değerini yukarı çekiyor. Lojistik sektörü de hızla artan ve muhtemelen artmaya devam edecek online alışverişin etkisiyle çok güçlü bir büyüme eğiliminde bulunuyor.

İklim değişikliği hep gündemde
İklim değişikliği, pandemi öncesi gündemin en üst sıralarına çıkmayı başarmıştı. Pandemi süreci konunun önemini daha da artırdı. Bunun birinci nedeni, pandeminin ana nedenlerinden birisinin iklim değişikliği ve doğaya aşırı müdahale olduğu görüşünün ciddi destek bulması. İkinci nedeniyse pandeminin ilk çıktığı dönemde, dünya ekonomisinin durma noktasına gelmesiyle karbon salımının hızla düşmesi ve doğanın kendine gelmesinin somut olarak gözlemlenmesidir. Tüm bu gelişmeler, özellikle gençler başta olmak üzere iklim değişikliğiyle mücadelede ciddi bir kamuoyu oluşturmaya başlıyor. Avrupa Birliği, bu konuda politikaları oluşturarak ciddi bir ilerleme kaydetmiş durumda. ABD’de Joe Biden’ın Başkan seçilmesi, ‘new green deal’ (yeni yeşil düzen) adı altında önemli bir politika değişiminin geleceğini gösteriyor. Bu çerçevede, Çin de orta vadeli planlarına bu değişim dinamiklerini büyük oranda yansıtmaya başladı. Çok da uzak olmayan bir gelecekte, uluslararası ticarete konu olan ürünlerin ihracat ve ithalata dönüşebilmesi, ne kadar karbon salınımına neden olduğu, ne kadar yenilenebilir enerji kullandığıyla çok alakalı olacak. Bu çerçevede, üretim süreçlerini bu duruma hazırlayan üreticiler rekabet güçlerini çok daha fazla artıracaktır. Üretimde fosil yakıtların yerini yenilenebilir enerjilerin almasıyla, enerji sektörünü de önümüzdeki yıllarda ciddi bir değişim bekliyor. Fosil yakıt üreten enerji şirketlerinin yerini, yenilenebilir enerji şirketlerinin alacağı bu değişim, muhtemelen sancılı olacaktır. Bunun hisse senedi piyasalarında da yansımalarını beklemeliyiz.

Küresel riskler
Pandemi öncesinde iki önemli risk küresel ekonominin istikrarı açısından sorun oluşturuyordu; yüksek borçluluk ve bozulan gelir dağılımı. Pandeminin yarattığı büyüme sorunları her iki riski daha da artırmaya aday görünüyor. Küresel borç stok rakamı, 2020 yılında 280 trilyon doları aşmış görünüyor. Buna karşın, küresel GSYİH 80 trilyon dolarlara geriledi. Yaratılan gelirin 3.5 katı borç oluşmuş durumda. Yaklaşık 15 yıl önce yaratılan gelir 70 trilyon dolar, borç 140 trilyon dolardı, yani oran 2 idi. Covid-19’un uzaması durumunda, bu borçların geri ödenememesi riski artacaktır. Çok iyi yönetilmesi gereken bir borç yapılandırma sorunu bulunuyor. Diğer taraftan, zaten bozuk olan gelir dağılımı pandemi dönemiyle daha da artmaya başlamış görünüyor. Sosyal, siyasal ve doğal olarak ekonomik dengeler açısından mutlaka çözüm üretilmesi gereken bir sorun olarak karşımızda duruyor.
Sonuç olarak, pandeminin ilk etapta yarattığı büyüme sorunu, zaman içerisinde ülkeler, bölgeler ve sektörler arasında ayrışma yaratarak bazı riskleri artırmaya devam ediyor. Ayrışmaların çoğu, zaman içerisinde yakınsamaya dönüşecek. Ayrışmalar sırasında bazı sektör ve firmalar için riskler artarken, diğer bazıları için fırsatlar doğacak. Fırsatları yakalamak için, radikal değişime aday tüketici davranışlarını doğru okumak her zamankinden daha önemli olacak.


Diğer Haberler